Lösemi; her yaş grubunda görülmekte ancak 2-5 yaş arası çocuklarda görülme sıklığı artmaktadır. 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası olarak belirlenmiştir.
Lösemi, kan ve kemik iliği kanseridir. Kemik iliğindeki hücrelerin öncüsü kök hücrelerden; olgun kan hücrelerinin oluşması sırasında yaşanan bir sorun sonucunda oluşur. Lösemilerde, hücreler kontrolsüz olarak üremeye başlarlar. Bu hücreler kemik iliğinde, kanda artar ve tüm dokulara yayılabilirler.
Kanser hücrelerinin vücutta yayılmasına metastaz denir ve bu üç yolla olur;
1.Kan yolu ile vücudun tüm dokularına yayılabilir.
2.Lenf sistemindeki lenf damarları yolu ile diğer dokulara yayılabilir.
3.Komşuluk yolu ile bitişik dokulara yayılabilir.
Hastalığın seyri göz önüne alınarak hızlı ya da yavaş seyirli anlamına gelen akut veya kronik, hastalığı oluşturan öncül hücrelerin tipine göre de lenfoid veya myeloid lösemiler olarak sınıflandırılır. Genellikle akut lösemiler çocuklarda ve gençlerde görülmekte iken, kronik lösemiler erişkinlerde ve daha ileri yaşlarda görülme eğilimindedirler.
Başlıca Lösemi Çeşitleri;
-akut lenfoblastik lösemi,
-akut myeloid lösemi,
-kronik myeloid lösemi ve
-kronik lenfositik lösemi şeklindedir.
Hastalık Belirtileri:
Bu hastalarda erken evrelerde hiçbir belirti olmayabilir ve hastalık tam kan sayımı esnasında tesadüfen yakalanabilir. Hastalık evresi ilerledikçe;
-iştahsızlık,
-kilo kaybı,
-gece terlemeleri,
-özellikle günlük aktivitelerde halsizlik,
-nefes darlığı,
-enfeksiyonlara yatkınlık (sık sık soğuk algınlığı geçirme, alt solunum yolu enfeksiyonları, üriner enfeksiyonlar)
-lenf bezlerinde büyüme,
-kaburgaların altında (özellikle dalak bölgesinde) dolgunluk, ağrı şikayetleri ortaya çıkar.
Ülkemizde, kalp ve damar hastalıklarından sonra 2. sırada gelen ölüm nedeni kanser türleridir. Kanser oluşumunun nedenleri tam olarak bilinememekte ancak pek çok faktörün ortak etkisi sonucunda geliştiği bilinmektedir. Bu faktörler içinden en önemlilerinden olan beslenmenin etkisi kaynaklara göre değişiklik göstermekte ve kanser oluşumunu %10-70 arasında etkilemektedir. (ortalama %35 oranında etkiliyor diyebiliriz.)
Lösemi Hastalığında Beslenmenin Önemi:
Aslında kişinin beslenme alışkanlıkları kansere neden olabileceği gibi, kanser gelişimi de kişinin beslenme durumunu etkilemektedir. Yani bu noktada kısır bir döngü söz konusudur. Her iki şekilde de sağlık durumuna uygun beslenme, kişinin yaşam kalitesini arttırmaktadır.
Lösemi Hastaları İçin Genel Öneriler:
Bu hastalıklarda bağışıklık sistemini desteklemek son derece önemlidir. Bu, ancak yeterli ve dengeli bir beslenme planına uyum ile sağlanabilir. Yeterli ve dengeli dediğimizde her besin grubundan kişinin ihtiyacına uygun porsiyonlarda, temiz içeriklere sahip besinler tüketmesi gerektiği akla gelmelidir.
Protein alımı şarttır!
Yıpranan dokuların onarılması, büyüme ve gelişmenin desteklenmesi ve enzim aktivitelerinin eksiksiz çalışması için çok önemlidir. özellikle bağışıklık sisteminin olumsuz etkilendiği bu hastalık durumunda elzem olan ; et, balık, tavuk, yumurta gibi en kaliteli protein kaynaklarının yanında bol posa içeren kurubaklagiller de beslenmeye eklenerek bitkisel protein desteği de sağlanmalıdır. Protein alımı günde 2 porsiyonun altında olmamalıdır. Pişirme yöntemlerine dikkat edilmeli ve maksimum fayda sağlamak için fırında pişirme yöntemi tercih edilmelidir. Izgara yapılacaksa; istenmeyen zehirli bileiş oluşumundan korunmak için etler ateşten en az 15 cm uzakta pişirilmelidir.
Kalsiyumdan zengin olan süt ve süt ürünleri grubu lösemi hastaları için vazgeçilmez bir gruptur!
Kalsiyumun en zengin kaynakları olan süt ve süt ürünleri; kan ve kemiklere önemli derece destek olmaktadır. Özellikle çocuk ve yaşlı hastalarda çok daha büyük önem taşımaktadırlar. Bu gruptan süt, yoğurt, kefir gibi besinler hem tüketimi hem de ulaşımı kolay olduğundan sıkça tercih edilmelidir. Önerilen ortalama miktar (ihtiyaca ve hastalığın seyrine göre değişmekle birlikte) yetişkin hastalarda 3 porsiyon, çocuk ve yaşlılarda ise 3-4 porsiyon kadardır.
Tahıl grubu : temel enerji kaynağı!
Sağlıklı ve hasta tüm bireylerin temel enerji kaynağı olan tahıl grubu kesinlikle eksiksiz tüketilmelidir. Hastalığın etkisi ile birlikte artan enerji ihtiyacını gidermek ve vücuda yararlı olan B grubu vitaminleri sağlamak için şu besinler beslenmeye eklenmelidir : ekmek, tam tahıllar, makarna, pirinç, bulgur, buğday, kinoa …vs. Tahıl grubunun genel tüketim önerisi hastalık ve yaşa göre değişkenlik göstermekte olup günde en az 6 porsiyon kadar tüketilmelidir.
Lösemiye karşı savaşmada sebze ve meyvelerin rolü büyük!
Sebze ve meyveler; içerdikleri güçlü antioksidan bileşenler, fitokimyasal maddeler, çözünür ve çözünmez posa, su, bolca vitamin ve mineraller sayesinde hastalık evresinde en büyük destekçilerdendir. Lösemi için önemi büyük olan A ve C vitamini sağlamak için turuncu renkli sebze ve meyveleri beslenme planında eksik etmemek gerekir. Mor renkli sebze ve meyveler de bu hastalıkta oldukça etkilidir: içerdikleri antosiyanin sayesinde kanser hücreleri ile savaşırlar. Kırmızı renkli olanlarda ise bol miktarda likopen bulunmaktadır. Bu sayede bağışıklık sistemi daha dirençli kalır ve kanser hücrelerine karşı vücudu korumaya alırlar. Yani kısacası lösemi hastalarının beslenme planlarında tüm meyve ve sebzelere yeterli miktarlarda yer verilmeli, beslenmeleri renklendirilmelidir. Sarı-yeşil sebzeler (kayısı) luteinden, kırmızı-mor sebzeler (kırmızı elma, üzüm, çilek ve şarap) antosiyaninden, sarı-turuncu sebzeler (Turunçgiller, havuç, mango,kayısı,bal kabağı ve kış kabağı) β- karoten ve Flavonoidlerden, koyu yeşil sebzeler (brokoli, brüksel lahanası ve lahana) glukosinolatlardan, beyaz-yeşil sebzeler (soğanlar)alil sülfitlerden zengindir. En sağlıklı tüketim şekli her gruptan her gün 1 porsiyon tüketmeye çalışarak çeşitlilik sağlamaktır.
Yağ ve şeker grubuna dikkat!
Sağlıklı bireyler için bile şekerin vücuda zararları tartışılmaz derecede çok iken; lösemili bireyler kesinlikle basit şeker tüketmemeli, içeriğinde basit şeker bulunan her besinlerden kaçınmalıdır. Kanser hücreleri glikoz (yani basit şeker) den beslenmektedir. Bu hücrelerin üremesini yavaşlatmak, vücut dokularının daha fazla yıpranmamasını sağlamak için tüketimi sıfıra indirmek gerekir. Tatlı ihtiyacını taze ve kuru meyveler ile ya da pekmez ile karşılamak çok daha sağlıklı ve doğru bir tercihtir.
Yağ seçeneği olarak sağlıklı yağlar tercih edilmeli, margarin kesinlikle tüketilmemeli, katı yağlardan kalsiyum içeriği yüksek tereyağı uygun miktarlarda tercih edilebilir. Ancak katkısız ve uygun porsiyonda olmasına dikkat edilmelidir. Zeytinyağı tüketimine önem verilmeli, uygun porsiyonlarda salatalara ve sebzelere eklenmelidir.
Bunların dışında yağlı tohumlardan olan; ceviz, fındık, badem, susam, ay çekirdeği gibi besinlere de beslenme planında yer verilmelidir. Yağlı tohumların içerdikleri sağlıklı yağ asitleri, protein ve posanın vücuda alımı hastalık evresinde büyük önem taşır. İçerdikleri kalori yüksek olduğundan, enerji açığını sağlıklı bir şekilde kapatmada oldukça önemli role sahiptirler. Ortalama tüketim önerisi günde 1 avuç (50 gr ) kadardır.
Tedavi sırasında beslenmede dikkat edilmesi gereken diğer durumlar:
–Su tüketimi en az 8 bardak kadar sağlanmalıdır.
-Şarküteri ürünlerinden olan salam, sosis, sucuk gibi ürünler kesinlikle tercih edilmemelidir.
-Paketli ürünleri tüketmekten kaçınılmalı, mutlaka etiket bilgileri kontrol edilerek alışveriş yapılmalı ve en doğal, katkısız olan ürünler tercih edilmelidir.
-Tahıl ürünlerini tercih ederken tam tahıllı olmasına dikkat edilmelidir.
-Etlerin iyi pişirildiğine dikkat edilmeli, yumurtalar çiğ olarak kesinlikle tüketilmemelidir.
-Günlük sebze ve meyve tüketimi tamamlanmalı, çeşitlilik sağlanarak tüketilmelidir. Sebze ve meyvelerin iyi yıkandığından emin olunmalıdır.
Tüm bunların dışında tedavide karşılaşılabilecek beslenme ile ilgili durumlardan:
İştahsızlık durumunda; az az ve sık sık beslenilmeli, yemeklerden hemen önce su tüketilmemeli, yemek esnasında su tüketilmemeli, yiyecekler besin öğesi yönünden zenginleştirilmeli (örneğin sütlü tatlısına fındık, badem, ceviz eklemek ya da çorbalarını un ve yumurta ile terbiye etmek gibi … ), yemeklerin ısısına dikkat edilmeli, sıcak tüketilmesi gerekenler sıcak, soğuk tüketilmesi gerekenler soğuk tüketilmeli, yiyeceklerin görsel olarak çekiciliği arttırılmalıdır.
Tat duyusunda değişiklik olduğunda; ilacın yan etkisi ile gelen metalik tatlarda plastik çatal ve kaşık kullanılabilir, her zamankinden farklı soslar ve baharatlar tercih edilebilir, yiyeceklerin ısısı değiştirilebilir, soğan ve sarımsak kişiye göre değiştirilerek kullanılabilir.
Bulantı durumlarında; kuru kraker, yağsız ve şekersiz besinler tercih edilmeli, yemeklerden önce ve sonra ağız mutlaka çalkalanmalı, yiyecekler oda ısısında tüketilmeli ve yemek yapılan yerden koku nedeniyle rahatsızlık duyulmaması için uzak durulmalıdır. Ayrıca nane, yoğurt ve limon gibi besinlerden yararlanılabilir.
Nötropeni Gelişmiş Beslenmede Nelere Dikkat Edilmelidir?
Nötropeni durumu; özellikle çoğu kanser tedavi rejimiyle birlikte, lökosit değerlerindeki düşme ile seyreden, bağışıklığın baskılandığı dönemlerdir. Bu durumda kişi enfeksiyonlara çok açıktır. Besin hijyeni ve güvenliği son derece önemsenmeli ve katı kurallara mutlaka uyulmalıdır.
Çiğ olarak hiçbir besin tüketilmemelidir.
Satın alınan besinlerin son kullanma tarihlerine dikkat edilmeli, evde hazırlanmış konserve yiyeceklerden uzak durulmalı, marketten satın alırken de bombeli olup olmadığı, rengi kokusu mutlaka teyit edilmelidir.
Süt ve süt ürünlerinde açıktan satın alınanlar değil, mutlaka UHT ya da pastörize olanlar tercih edilmelidir.
Yemekler düdüklü tencerede ve uygun ısıda pişirilmelidir.
Etler iyice pişmiş olmalı ve yumurta çiğ tüketilmemelidir.
Buzluktan çıkan donuk ürünler mikrodalgada çözdürülmeli, oda ısısında bekletilmemeli ve hemen pişirilmelidir.
Ev dışında yemek tercih edilmemeli ve yemek hazırlarken kullanılan çatal bıçaklar yüksek ısıda bulaşık makinesinde yıkanmalıdır.
Kaynaklar: Türk Hematoloji Derneği / / www.thd.org.tr , National Cancer Institute/ / www.cancer.gov, Leukemia & Lymphoma Society / / www.lls.org, www.losemilenfomamiyelom.org